Türkiye ve Almanya'daki Emekli Sayısında Şaşırtan Fark! Rakamlarla Cevap Veriyoruz!

Türkiye'de sosyal güvenlik sisteminin devamlılığı ile emeklilerin durumu üzerinde yapılan tartışmalarda sıkça dile getirilen "emekli sayısı fazla" görüşü, Sosyal Güvenlik Uzmanı Özgür Erdursun'un paylaştığı çarpıcı verilerle çeliştirildi. Almanya ve Türkiye'nin nüfus, çalışan ve emekli sayıları karşılaştırıldığında, asıl meselenin çok sayıda emeklinin varlığı değil, az sayıda çalışan ve kayıt dışı ekonomi olduğu ortaya kondu.

ALMANYA İLE ÇARPICI KARŞILAŞTIRMA: KİMİNDAHA FAZLA EMEKLİ VAR?

Özgür Erdursun, özellikle EYT düzenlemesinin ardından artan "çok emekli olduğu" inancının yanlış olduğunu vurgulamak için, nüfus açısından Türkiye’ye oldukça yakın olan Almanya’yı örnek olarak gösterdi. İşte dikkat çekici veriler:

Türkiye:

• Nüfus: 85 Milyon
• Emekli: 12 Milyon (Dul ve yetimlerle birlikte toplam 16 Milyon)
• Çalışan: 25 Milyon
• Almanya:
• Nüfus: 84 Milyon
• Emekli: 21 Milyon
• Çalışan: 40 Milyon

SORUNUN KAYNAĞI EMEKLİ SAYISI DEĞİL, KAYIT DIŞI EKONOMİ VE DÜŞÜK İSTİHDAM

Verilerin sunduğu sonuç oldukça net: Nüfus açısından Türkiye ile benzerlik taşıyan Almanya, Türkiye'den milyonlarca fazla emekliye sahip olmasına karşın sosyal güvenlik sistemini başarıyla yönetiyor. Erdursun, bu durumun ardında Almanya’nın Türkiye’den 15 milyon daha fazla kayıtlı çalışana sahip olmasının yattığını belirtiyor.

Erdursun, "Almanya’da emekli sayısı Türkiye’den çok daha yüksek ama kimse 'çok emekli var' demiyor. Türkiye’deki sorun 'çok emekli' değil, asıl sıkıntı az çalışan sayısı ve kayıt dışı ekonomidir!" diye vurgulayarak, temel meseleye dikkat çekti.

ÜÇ TEMEL ÇÖZÜM ÖNERİSİ

Sosyal güvenlik uzmanı, sistemi sürdürülebilir kılmak için geçici çözümler yerine kalıcı ve etkili yöntemler geliştirilmesi gerektiğinin altını çizerken, üç noktadan oluşan bir çözüm önerisi sundu:

• Kayıt dışı ekonomi azaltılmalı.
• İstihdam daha fazla artırılmalı.
• Genç nüfus sisteme daha etkin bir şekilde dâhil edilmeli.

Erdursun'un bu analizi, emeklilik sistemi üzerine yürütülen tartışmaları farklı bir boyuta taşıyarak, popüler görüşler yerine yapısal ekonomik sorunların gündeme getirilmesi gerektiğini bir kez daha gözler önüne serdi.